Yenibademli höyük kazılarında kıyıdan 5 km içeride MÖ:3000-2000’e tarihlenen yerleşimler, yaklaşık 5000 yıllık bir tarihe işaret ediyor.
İlk sakinleri “Yunanlılar’dan öncekiler” anlamına gelmek üzere Prohelenler olarak adlandırılan gruplar. Gelişmiş uygarlıkları ve halen çözülememiş olan dilleri vardı. Helenlerin MÖ:2000’den itibaren Yunanistan’a ve bölgeye yerleşmeye başlamaları üzerine yerlerini terk etmediler. Gelenlerin hükümranlığını kabul ettiler.
Kuzeyden gelenler sarışın, mavi gözlü Avrupalılar iken, Prohelenler tipik Akdeniz halkı gibi esmerdiler.
Halklar arasında kaynaşma İmroz gibi uzak adalarda kolay olmadı. Yerli halkın MÖ:500’lere kadar Prohelen özelliklerini korumaya çalıştıkları biliniyor.
Nitekim İmroz adı Yunanca değil. İmbrasos bir Prohelen tanrısı.
Atina’nın en güçlü dönemlerinde dahi İmroz halkının Prohelen refleksleri devam ettirildi. Yunanlıların Truva saldırısına katılmadılar, aynı boydan geldikleri Truvalılar safında yer aldılar.
Savaş sırasında esir edilen Truva Kralı’nın oğlu Lykaon’un Limnos’da satışa çıkarıldığını duyan İmroz Kralı Eetion, onu yüksek bir bedelle satın almış ve gizlice memleketi Truva’ya geri göndermiştir.
Savaş bittiğinde Atina, kimliğini korumaya çalışan ana karadaki tüm Prohelenleri İmroz ve Limnos’a sürgün etti.
Atina’dan adaya gönderilenlerden bir grup da Pelasglar. MÖ 1192’de Akropolis surunu inşa etme karşılığında Attika’ya yerleştirilen becerikli Pelasg halkı, bu çorak araziyi imar ederek ekip biçmişler, ancak bu değişimi hazmedemeyen Atinalılar tarafından hiçbir sebep gösterilmeden kovulurlar. Çaresiz halk Limnos ve İmbos’a dağılırlar. Önceden Semothraki asıllı olan Pelasglar, böylece aynı soydan geldiği halkların yanına sığınmışlardı.
Pers Kralı Dareios MÖ 514’de Bizans’ı ele geçirdikten sonra, komutanı Otanes, Midilli halkının savaş gemilerini kullanarak Limnos ve İmroz’u egemenliği altına alır. İmrozlular Perslerle birlikte İskitlere karşı da savaşırlar. Bu savaşta Komutan Otanes’in İmrozluları Limnoslular kadar cesur olmamakla ve savaştan kaçmakla suçladığını yazar, Herodot.
Pers işgalinden ders alan Atina’nın adayı Yunanlı askerler ile fakir ve mülksüz vatandaşlarla doldurduğu MÖ:500’lerden itibaren ada hakim Prohelen kimliğini kaybetti ve artık bir Atina kolonisi oldu. Ancak Limnos ile birlikte kısmen özerk kalabildiler.
Kastro’da (Kaleköy) bulunan bir çok yazıt, Ada’ya gelen Atinalıların burayı Atina’nın bir mahallesi gibi gördüklerini yansıtır. Kaleköy ovasından geçen dereye bile Atina’daki derenin ismini (ilisos) vermişlerdir. Ada’da kurdukları kent de, “İmroz’daki Atina Kenti” olarak adlandırılıyordu.
Yeni sakinlerin, Atina asıllı olmalarının getirdiği hukuki haklarını korumak için getirilen imkanla, İmroz ve Limnoslular, babadan oğula geçecek şekilde, hem Atinalı hem de İmroz-Limnoslu sayıldılar. Yerliler bu hakkı sorumlu oldukları durumda Atina kanunlarından kurtulmak için sonuna kadar kullandılar. O kadar ki hukuk literatüründe “İmrozlu” sözcüğü hala “Davadan Kaçan, Uyanık” anlamında kullanılmaktadır.
Atina şehir devletine bağlı iken, yerleşim ağırlıklı olarak Kaleköy tarafında. Ada’nın merkezi burası, Kaleköy nüfusunun 2.000’i geçtiği bilinir. İmbrasos’un tapınakları da Kaleköy’de.
Çeşitli saldırılara, işgallere rağmen MS:800’lere kadar Atina denetiminde kalmaya devam eder. 767’de Slav ve Bulgar askerleri adayı işgal eder ve halkın önemli bir kısmını (2.500 kişi) esir alarak götürür. 2 yıl sonra Bizans İmparatoru onları kurtardığında, esirlerden bir kısmı adaya geri döner. Bazıları İstanbul’da kalır. İmrahor köyünü İstanbul’da kalan İmroz’lu esirlerin kurduğu bilinir. Girit’e gidenler ise burada İmroz köyünü kurarlar.
İstanbul’un fethinden sonra İmroz’lular Osmanlı’ya katılmayı kararlaştırırlar, tarihçi Kritovulos başkanlığında bir heyet 1456’da adayı Fatih’e takdim ederler.
Osmanlı döneminde Limnos, Tasos ve Semathraki ile birlikte Gelibolu Sancağına bağlı yönetilmiştir.
Cumhuriyet dönemine kadar kısa süreli işgaller yaşanmış.
Çanakkale savaşları sırasında müttefiklerin karargahı olmuş. İngilizler havalimanı inşa edip, kullanmışlar.
Sevr anlaşması ile Bozcaada ve diğer adalar gibi Yunanistan’a bırakıldı.
Son olarak Lozan andlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığı tescillenir (22 Eylül 1923 – Kurtuluş günü).
Nüfus 1900’ların başında maksimum seviyeye (9.500) ulaşmıştır. Ahalinin tamamı rum kökenli ve hristiyan idi. Rum kökenli nüfus 1960’larda 5.000’lere, 70’lerde 2.000’lere, 80’lerde 500’e, günümüzde ise 200’lere inmiştir.
1940’a kadar bir kaç tane memur ailesi dışında müslüman nüfus olmamıştı. Bulunan en eski Türk mezar taşı 1768 tarihli.
1940 yılında ilk kez 200 gibi yüksek sayıda müslüman nüfus kaydedildiğini görüyoruz. Bu sayı 70’lerde 4.000, 80’lerde 7.000, günümüzde ise 9.000’lere ulaşmıştır.
Bu sonuç, arkasında bilinçli-bilinçsiz politikalar ve acı hikayeler olan ciddi bir yapısal dönüşümü ifade etmektedir.